Perşembe

Ahu Antmen: "Bütün o yansımalarda, kendini buldun mu?"

Türkiye Sanat Yıllığı 2001*'de Ahu Antmen imzasıyla yayınlanan yazı:

Hakan Akçura
Aynalarımı İstiyorum
18 Mayıs > 30 Haziran 2001
Dulcinea* – İstanbul


Ahu Antmen

1995 yılında 4. Uluslar arası İstanbul Bienali’ne katılımıyla adını duyuran Hakan Akçura’nın, “Kentresimleri” başlıklı kişisel sergisinden (1996) sonra gerçekleştirdiği çok farklı bir “kişisel sergi”ydi, “Aynalarımı İstiyorum”. Akçura, tanığı ya da onu tanıyan herkese ona dair bildiklerini, istedikleri formatta (mektuplar, öyküler, fotoğraflar, resimler, nesneler, ses kayıtları vb.) göndermeleri çağrısında bulunmuş ve bu iletişim ağından elde ettiği malzemeyle, kendi kimliğini, somut bir düzlemde yeniden kurgulamıştı. Düşünce olarak Lin Osterhage’nin 1986 yılında Los Angeles’ta başlattığı “The Autobiography Reconstruction Project” (Otobiyografimi Yeniden Yapılandırma Projesi) ile yakınlık taşıyan “Aynalarımı İstiyorum”, tıpkı bu projede olduğu gibi, tümüyle katılımcıların şekillendirdiği bir etkinlikti. Osterhage bu çağrıyı, “geçmişimdeki anılarla yüzleşmekten yoruldum – şimdi’yi daha dolu dolu yaşayabilmek için anılarımı değiştirmem gerekiyor. Yeni bir geçmiş ve yeni bir şimdi kurgulamama yardımcı olun” sözleriyle dile getiriyor. Hakan Akçura’nın projesinin ardında da geçmişle ilgili bir mesele vardı: “Belki de tüm aynalarımı kırmak için hepsine sahip olmam gerekiyordu” demiş bir söyleşisinde.

Lin Osterhage’nin “hayatımın eseri” dediği proje kim bilir ne zaman son bulacak, ne zaman sergilenecek. Kimi yabancı sanat dergilerinde çeşitli aralıklarla yayınlanan çağrı ilanından anladığım kadarıyla, ona gönderilen fotoğraflar, resimler, desenler, öyküler, fikirler vb. internet sitesinde gösterilecek. Hakan Akçura’nın projesi ise daha kısa bir zaman diliminde oluşturulmuş ve internet üzerinde kurulan iletişim ağına karşın, bir galeride sergilendi. Görsel bir veri oluşturması ve sergileme yöntemi açısından “Aynalarımı İstiyorum” sergisinde, bu açıdan, mekan da projenin bir parçasına dönüşmüştü; sanatçıya dair ama sanatçıdan bağımsız çalışan bir beyin gibi, bir tür “bellek kasası” işlevi görüyordu. Serginin tümünü bir ziyarette algılamak, özümsemekse hemen hemen olanaksızdı: Yüzlerce farklı veri arasından anlatılan kişiye dair bütünlüklü bir kurgu oluşturmak çok zordu. Tabii bu anlamda sergi, zaten “ayna” göndermesi bağlamında da Lacan’ın öznellik modelini çağrıştırırcasına, insan benliğinin ancak parçalanmış bir bütün oluşturabileceği düşüncesini duyuruyordu. Bu açıdan sergi, bütünlüklü bir portreye nasıl ulaşabileceğine dair bir yöntem değil, o bütünlüklü portreye nasıl ulaşılamayacağının bir tür göstergesiydi.

Hakan Akçura’nın “Aynalarımı İstiyorum” sergisi, günümüzde internetin çok kısa sürede ne denli yaygın bir iletişim aracına dönüştüğünün de göstergesi, öte yandan. On binlerce e-posta adres sahibine ulaştırılan bir çağrı metni yoluyla yoğun bir iletişim ağı kuran sanatçının aslında bu “sergi”yi, serginin ardındaki düşüncenin yaygınlaşması ve oluşum süreci açısından ilk önce net’te açtığı bile düşünülebilir. Bir sanatçının çağrısıyla binlerce kişinin, özgür iradesine dayanarak bir zincir oluşturması söz konusuydu burada; Hakan Akçura’yla ilgili olan bir şey, bir noktadan sonra belki onu da aşan bir oyuna dönüşmüştü.

Projenin kişisel yansımalarını merak ediyorum ben; binlerce “ayna”yı talep eden ve bulan Hakan Akçura’ya sormak gerek: Bütün o yansımalarda, kendini buldu mu?

*Zeynep Rona – Ahu Antmen, İstanbul, Ocak 2002, s. 90, Sanat-Bilgi-Belge Ltd. yayını
** Dulcinea Çağdaş Sanatlar için Özgür Mekan, Temmuz 2001’de kapandı.

Hiç yorum yok: