Perşembe

“Zamanın ruhu”nun dönüştürücü gücü

Yaratım süreci, sancısı, ruhu, biçimi üzerine en çok yazdığım, okuduğum günler, bu günler. Mektuplara yazıp, mektuplardan okumak kastettiğim... Genellikle elektronik zeminde mektuplaştığım, onlarca insan var “karşımda”. Yaratmaya çalıştıkları, üzerine düşündükleri, sancısını çektikleri, ruhuna el uzattıkları “şeyler” ise, bana yollayacakları “aynalar”... Üstelik bir yerden sonra, salt dinleyici olmayı seçtiğim, onları yolculuklarında yalnız bırakma kararlılığımı ilettiğim yazışmalar bunlar. Onlarsa genellikle vazgeçmiyorlar: “Olsun! Dinle bak...” diye benzerini yaşamadıkları, yaşamayı da öngörmedikleri bir heyecanı aktarmayı sürdürüyorlar. İçten içe, kimilerinin, bu sürecin heyecanını bir şeye/aynaya dönüştürmeyeceğini, dönüştürse de bu şeyi/aynayı kendilerine beğendiremeyeceklerini seziyorum.

Sürecin kendisinin, en az sergileme kadar öneminin arttığı bir etkinlik haline geldi “Aynalarımı İstiyorum!”. Öyle ki, sürecin içerdiği bir dizi yazışmayı sergi kataloğunda -elbette ki, yazarlarından izin alarak- yayınlamayı, şimdiden istiyorum.

Yazışmaların ortaya çıkardığı bir dizi özellik, tartışılası yeni önermelere kapı açacak gibi. Sıralıyorum:

“Sanatsal yaratım dışı varoluşu seçen” insanlar için, genellikle, sanatsal yaratımın egemen tanımı, seçkinci bir tanım olmayı sürdürüyor. Sanatsal yaratımı, doğuştan gelen bir yetenek, hatta dehanın eseri, bunun da nasılsa erken bir zamanda ortaya çıkan izlenebilir/bilinebilir bir süreç olduğunu düşünüyorlar. Sanatsal yaratım, onlar için niyetlenilebilen ve öğrenilebilen kişisel, olanaklı bir yolculuk olarak görülmüyor.

“Sanatsal yaratım dışı varoluşu seçen” insanlar için, seçtikleri ya da rıza cümlesi kurarak çalışmayı sürdürdükleri mesleklerin yanı sıra sürdürdükleri kültürel-sanatsal ilgi etkinlikleri, izleyicilikleri ve tanıklıkları, kendilerine hak gördükleri tek sanatsal etkinlik alanı.

“Sanatsal yaratım dışı varoluşu seçen” insanlar için, geleneksel, dekoratif ya da -neredeyse onlara rağmen- kendiliğinden-özgün yaratıcılığı içeren kısıtlı edimlerinin ortak tek bir adı var; o da hobi! Günlük tutan, yol izlenimleri, sanat etkinliklerine dair eleştiriler, (kendi deyimleriyle amatör) öyküler, şiirler yazan, besteler yapan, enstrüman çalan, resim yapan bu insanların tek ortak yanı, kendi edimlerinin sanatsal bir içeriği ve biçimi olmadığına ilişkin elde-bir hazır düşünceleri...

Internet zemininde yayın yapan, edebiyat, kültür ve sanata odaklı web siteleri, ülkenin basılı kültür-sanat dergiciliğinin kuralları, hiyerarşisi ve mali sorunlarından bağımsız, alçak seçim eşikleri nedeniyle, “sanatsal yaratım dışı varoluşu seçen” insanlar için ilk ve en hızlı “yayınlanabilme” şansı olmakta. Bu beklenmedik olanağın karşılarına çıkması ile, bu insanlar, yazdıklarını ve çizdiklerini (kendi deyimleriyle daha az amatör kılabilecek yeni bir) özenle elden geçiriyor ve yeni yazacaklarına, çizeceklerine ilişkin üretim (-yaratım) standartlarını yükseltiyorlar.

“Sanatsal yaratım dışı varoluşu seçen” insanlar için, “kendilerinde varolan yaratım potansiyeli”ni göstermeye, öğretmeye, bildirmeye, farkettirmeye ve kışkırtmaya yönelik her çaba, sevinç verici ama umutsuz bir çaba. Onlara göre bu çabanın özneleri, kendilerini unutmayan (belki de geldiği yeri unutmayan) gerçek sanatçılar!.. Bu gerçek sanatçıların sözkonusu çabaları ise, asla sanatçı olmayan kendilerine uzatılan alçakgönüllü ama tanımı yanlış kurulmuş teselli armağanları...

“Sanatsal yaratım dışı varoluşu seçen” insanlar arasında (yine kendi deyimleri ile) yaşantısının şu ya da bu uğrağında, içindeki sanatsal yaratıma yönelik cümleleri, adımları sönmüş, engellenmiş, yokedilmiş ya da gerçekliğin seçimleri ile bunlardan vazgeçmek zorunda kalmış insanlar var. Onlar içinse, sanatsal yaratıma ilişkin ne kadar geç kalıp kalmadıklarına ilişkin –kimin vereceği belli olmayan- bir cevaba ihtiyaç var.

“Sanatsal yaratım dışı varoluşu seçen” insanlar için, geleneksel ve çağdaş sanatların bilinebilen, yaygın referanslarını değil de, “zamanın ruhu”nu bir yaratım zemini olarak onlara sunan her öznenin çağrısı, kafa karıştırıcı, merak uyandırıcı. Disiplinlerüstü, disiplinlerarası, oyunbaz, günlük yaşamın “sıradanlığını” içeren her yaratım zemini, onlar için, ummadıkları kadar hayatlarının deneyimini, görüsünü, bilgisini akıtabilecekleri ifade alanı olmaya aday. Bu zemin, üzerine düşündükleri ve reddettikleri “sanatsal yaratıma yönelik varoluş”u, kendileri için yeniden tartışmalarını sağlayan bir niteliğe sahip ve bu tartışmada hiçbir hazır cevapları yok. Kendilerinin bile ummadığı kadar çok sayıda soruları ise, tartışmanın zemininin uyarıcılığı ölçüsünde var!

Daha da ötesi, “sanatsal yaratım dışı varoluşu seçen” insanlar için, sanatsal yaratımın niteliğinin yüksekliği ve özgünlüğüne ilişkin bir üst sorunsalın tanımı, bu sefer de kendilerini bu üst tanımdan uzak tutabilmenin rahatlığı ile, artık yaratıcılık olarak tanımlayabildikleri bir anlam ve amaç için uğraşa kalkıştırabiliyor. Üstelik bu yolculuklarında, her biri, kendi sanat dışı yaşam deneyimlerinin zenginliğinin, kalkıştıkları şey için ne denli derin bir kaynak olduğunu farkediyor.

Bu sıraladığım özelliklerin sahibi öznelerle diyaloğum sürüyor ve sürecek. Bu öznelerin her birinin varoluşuna ilişkin alıştığı eski tanımlarını dillendirmeyi sürdüremediği değişken, dönüşen, evrilen niteliği ise sevincim olmayı...

Hakan Akçura

Sanatçının “Görsel Kültür Arşivi” ParalaX’da 16.09.2000 tarihinde yayınlanan yazısı

Hiç yorum yok: